Anayasa Mahkemesi’nin; “özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme” hakkının ihlal edildiği iddiasıyla gerçekleşen bir başvuruya ilişkin vermiş olduğu 2018/14040 sayılı kararı, 24 Ağustos 2021 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlandı.
İlgili başvuruda başvurucu, internet trafik bilgilerinin mevzuatta belirlenen süreden fazla tutulması ve bu bilgilerin yargı makamıyla paylaşılması sebebiyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğini öne sürmüş, Anayasa Mahkemesi ise söz konusu iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Başvurunun Dayandığı İhlal İddiası
Başvurucu aleyhine Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen ceza yargılaması sürecinde ilgili mahkeme, 2017 yılında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan başvurucunun 2014-2015 tarih aralığına ait internet trafik bilgilerini istemiş ve Kurum aynı tarihte istenen bilgileri yargı makamıyla paylaşmıştır.
Bunun üzerine başvurucu; Kurum ve erişim sağlayıcı şirketler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şirketlerin internet trafik bilgilerini en fazla bir yıl saklayabileceği, gönderilen bilgilerin çoktan silinmiş olması gerektiği ancak Kurum’un yaklaşık üç yıl sonra bilgileri mahkemeye göndererek suç işlediği iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Başsavcılık ise kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucu bu kararın üzerine itirazda bulunmuş ancak itirazı Sulh Ceza Hakimliği tarafından reddedilmiştir. Nihayet başvurucu; Kurum’un, bilgileri en fazla iki yıl saklama yükümlülüğü olan erişim sağlayıcı şirketler aracılığıyla elde ettiği ve bu bilgilerin üç yıl sonra mahkemeye gönderilmesinin “özel hayata saygı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme” hakkını ihlal ettiği iddiasıyla konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşımış, bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi’nin Yaptığı Değerlendirme ve Sonuç
Anayasa Mahkemesi yaptığı değerlendirmede bireysel başvurunun, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi halinde başvurulabilecek ikincil nitelikli bir başvuru yolu olduğunu, olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerektiğini vurgulamıştır. Bununla birlikte başvurucunun iddialarını usulüne uygun bir şekilde, gerekli özeni göstererek, ulaşılabilir ve telafi kabiliyetini haiz derece mahkemelerinde ileri sürmesi gerekliliğinin de altını çizmiştir.
Anayasa Mahkemesi somut olaydaki iddiaya konu ihlalin -kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde paylaşılması ve saklanması- 5237 sayılı Kanun kapsamında suç olarak düzenlendiğini belirtmiştir. Aynı zamanda söz konusu ihlalin somut olayın koşullarına göre kişilik haklarına yönelik bir eylem olarak kabul edilebileceğini ve bundan kaynaklı iddia edenlerin ilgili mevzuata göre tazminat yoluna başvurabilmesinin mümkün olduğunu eklemiştir. Bu bağlamda ihlale konu hakka hem cezai müeyyide hem de tazminat yükümlülüğü öngörüldüğü için öncelikle tüketilmesi gereken hukuk yolunun belirlenmesi gerekecektir.
Yapılan değerlendirmeyle; ceza yargılamasında objektif sorumluluğa yer verilmezken tazminat davalarında objektif sorumluluk ilkesinin uygulanması, aynı maddi vakıalar çerçevesinde tazminat yolunda daha düşük bir ispat standardı kullanılması, taksire dayalı sorumlulukta giderim imkanının daha yüksek olması, tazminat sorumluluğunda asıl gayenin oluşan zararın telafi edilmesi olduğu, ceza yargılamasına başvuruyla kasıtlı veya ihmali eylemleri tespit edilmedikçe tüzel kişinin gerçek kişi çalışanlarının cezai sorumluluğuna gidilememesi hususlarını gözeten Anayasa Mahkemesi somut olayın koşullarına göre tazminat davalarının daha yüksek başarı şansı sunabilecek etkili bir yol olarak kabul edilebileceğine karar vermiştir. Ek olarak başvurucuya ait iddialar yönünden idare ve hukuk mahkemeleri nezdinde etkin şekilde işleyecek bir hukuk yolu olduğunun, bu bağlamda şikayetin esasına ilişkin araştırma yapılarak varsa bir hukuka aykırılığın ve hak ihlalinin tespit edilebileceğinin ve kişisel zararların tazmini amacıyla manevi tazminata hükmedilebileceğinin altı çizilmiştir. Tespit edilen hak ihlaline ilişkin tazminatın yanında ek giderim ve tedbire de karar verilebileceğine değinilmiştir.
Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde; başvurucunun başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görünen tazminat yolunu tüketmeden yaptığı başvurunun kabul edilmesi, bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağından mümkün olmamıştır.
Sonuç olarak temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesiyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Dolayısıyla somut olay bağlamında başvurucunun tazminat yolunun daha etkili bir hukuk yolu olmadığına ilişkin somut verilere dayanan bir iddiası olmadıkça Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilmek için ulaşılabilir, başarı sunma ve giderim sağlama kapasitesi olan olağan başvuru yollarının tüketilmesi gerekecektir.
Söz konusu AYM kararı her ne kadar usul eksikliği nedeniyle reddedilmiş bir talebe ilişkin olsa da konun esası olan özel hayata saygı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlaline ilişkin yapmış olduğu tespit ve yönlendirmelerle de incelemeye değer bir karar olduğunu ifade etmek gerekir.