7251 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN İLE YAPILAN DÜZENLEMELER
Bu yazıda 28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile yapılan yeni düzenlemeler ele alınacaktır.
7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile ilk olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesinde düzenlenen görevsizlik ve yetkisizlik kararı üzerine yapılacak işlemlerle ilgili değişikliğe gidilmiştir. “Hukuk Muhakemeleri Kanununun 20. maddesinin birinci fıkrasına “taraflardan birinin,” ibaresinden sonra gelmek üzere “bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden,” ibaresi eklenmiş, fıkrada yer alan “bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına” ibaresi “dava açılmamış sayılır ve görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemece bu konuda resen” şeklinde değiştirilmiştir. “Bu değişiklik ile kararın kesin olması durumunda tebliğ tarihinden iki hafta içinde görevsizlik ve yetkisizliğe ilişkin yetkili mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunulması gerekliliği ifadesi eklenmiş olup aksi takdirde mahkemece resen davanın açılmamış sayılacağı ibaresi eklenmiştir. Kesinleşmiş kararlara ilişkin tebliğ tarihinden iki haftalık süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye gönderilme istemi gerekliliği ve aksi takdirde mahkemece resen davanın açılmamış sayılacağı” değişiklikle hüküm altına alınmıştır.
6100 sayılı Kanunun 28.maddesinin 2.fıkrasında yer alan “kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi” ibaresi “yahut yargılama ile ilgili kişilerin korunmaya değer üstün bir menfaatinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, ilgilinin talebi” şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklik “Aleniyet İlkesi” başlığı altında düzenlenen 28.maddenin 2.fıkrasına ilişkin olup ‘‘Duruşmaların bir kısmının veya tamamının gizli olarak yapılmasına ilgili kişilerin korunmaya değer üstün bir menfaatinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, ilgilinin talebi üzerine yahut resen mahkemece karar verilebilir.’’ düzenlemesini yapılarak ilgili kişilerin üstün menfaatleri de koruma altına alınmıştır. Böylelikle aleniyet ilkesinin istisnalarının kapsamı genişletilmiştir.
Hakimin reddiyle ilgili olan, 6100 sayılı Kanunun 36. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “etmiş olması” ibaresi “etmiş olması; uyuşmazlıkta arabuluculuk veya uzlaştırmacılık yapmış bulunması” şeklinde değiştirilmiş olup ret sebepleri genişletilmiştir.
“Ret Usulü” başlığı altında düzenlenen 38. maddenin altıncı, yedinci ve dokuzuncu fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak “Ret sebebi sabit olmasa bile, merci bunu muhtemel görürse, ret talebini kabul edilebilir.” düzenlemesini içeren altıncı fıkra ve “Ret sebepleri hakkında yemin teklif olunamaz.” düzenlemesini içeren yedinci fıkra 42. maddeye ikinci ve üçüncü fıkra olarak eklenmiştir. “Bu kararlar aleyhine ancak hükümle birlikte kanun yollarına başvurulabilir.” şeklindeki dokuzuncu fıkra ise yürürlükten kaldırılmıştır.
6100 sayılı Kanunun 42. maddesine birinci fıkrasından sonra gelmek üzere fıkralar eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül edilmiştir. Anılan fıkralar, “Ret sebebi sabit olmasa bile, merci bunu muhtemel görürse, ret talebini kabul edebilir.” ve “Ret sebepleri hakkında yemin teklif olunamaz.’’ şeklindedir.
6100 sayılı Kanunun 94. maddesinin ikinci fıkrası değiştirilerek “Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.” şeklinde düzenlenmiştir. 94.madde kesin sürelere ilişkin olup ikinci fıkradaki işbu kanun uyarınca yapılan değişiklikle hakimin tayin ettiği kesin süreye uyulmamasının doğuracağı hüküm ve sonuçları ihtar etmesi gerekliliği hüküm altına alınmıştır.
6100 sayılı Kanunun 107. maddesinin başlığı “Belirsiz Alacak Davası” şeklinde değiştirildiği gibi ikinci fıkrasında da değişikliğe gidilmiş ve üçüncü fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır. Kanun hükmünün ikinci fıkrası; “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiştir. Madde başlığından “ve tespit davası” ibaresi çıkarıldığı gibi tespit davasına ilişkin hüküm olan üçüncü fıkra da yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca ikinci fıkradaki değişiklikle alacak miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün olduğu durumda, hakim tarafından tahkikat bitmeden önce verilecek iki haftalık kesin süre içerisinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilecektir.
6100 sayılı Kanunun 116. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi yürürlükten kaldırılmıştır. 116. madde ilk itirazlara ilişkin olup c fıkrasında yer alan iş bölümü itirazı ilgili değişiklikle ilk itirazlar arasından çıkarılmıştır. Türk Ticaret Kanunu’nda yapılmış olan değişiklikle birlikte Asliye Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişkinin; iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılarak görev ilişkisi haline getirilmesiyle zımnen yürürlükten kaldırılan bu bent 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’u ile de yürürlükten kaldırılmıştır.
6100 sayılı Kanunun 120. maddesinin kenar başlığı “Harç ve Gider Avansının Ödenmesi” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye “Taraflardan her birinin ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen delil avansına ilişkin 324. madde hükümleri saklıdır.” şeklinde 3. fıkra eklenmiştir.
6100 sayılı Kanunun 123.maddesinin birinci fıkrasına “Bu takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.” şeklinde bir cümle ilave edilmiştir. Değişiklikle birlikte eklenen cümlenin davanın geri alınması üzerine yargılamayı yürüten mahkeme tarafından verilecek hükümde tereddüdün giderilmesi ve uygulamada/yargılamada birliğin sağlanması açısından yararlı olduğu söylenilebilir.
6100 sayılı Kanunun 125. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci cümlesinde yer alan “davacı davayı kazanırsa” ibaresi “dava davacı lehine sonuçlanırsa” şeklinde değiştirilmiş ve ikinci fıkraya; “Bu takdirde dava davacı aleyhine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.” şeklindeki cümle eklenmiştir.
6100 sayılı Kanunun 127. maddesinin birinci fıkrasına “başvuran davalıya,” ibaresinden sonra gelmek üzere “cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak” ibaresi eklenmiştir.
6100 sayılı Kanunun 139. maddesi “ön inceleme duruşmasına davet” başlığı altında düzenlenmiş olup ilgili değişiklik; mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirmesi esnasında çıkarılacak davetiyenin içeriğine ilişkindir.
İşbu değişiklikle ihtarda;
ç) Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği” bulunacaktır.
6100 sayılı Kanunun “ön inceleme duruşması” başlığı altında düzenlenen 140.maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle birlikte mahkemenin sulh ve arabuluculuğun esasları, süreci ve hukuki sonuçları hakkında aydınlatma yapma gerekliliği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca 140.maddenin 5. fıkrasında yapılan değişiklikle 139. madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
6100 sayılı Kanunun 141. maddesinde yapılan değişiklikle birinci fıkra, “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” şeklini almıştır. Yeni düzenlemeyle birlikte iddia veya savunmanın değiştirilmesi yahut genişletilmesi dilekçeler teatisi aşamasının tamamlanmasına kadar mümkün olabilecektir. Ön inceleme aşamasında karşı tarafın açık muvafakatiyle iddia veya savunmanın değiştirilmesi yahut genişletilmesi imkânı ortadan kaldırıldığı gibi ayrıca ön inceleme duruşmasına taraflardan birinin mazeretsiz olarak gelmediği ve gelen tarafın, gelmeyen tarafın muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilme yahut değiştirebilme imkânı da ortadan kaldırılmıştır.
6100 sayılı Kanunun 147. maddesi “tarafların duruşmaya daveti” başlığı altında düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasına “tahkikat” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve sözlü yargılama” ibaresi ile ikinci fıkrasına “itiraz edemeyecekleri” ibaresinden sonra gelmek üzere, “tahkikatın sona erdiği duruşmada sözlü yargılamaya geçileceği, sözlü yargılama için duruşmanın ertelenmesi hâlinde taraflara ayrıca davetiye gönderilmeyeceği ve 150. madde hükmü saklı kalmak kaydıyla, yokluklarında hüküm verileceği” ibaresi eklenmiştir.
Tahkikat aşamasından sonra sözlü duruşmaya geçileceği, sözlü duruşmanın ertelenmesi durumunda sözlü duruşma için ayrıca davetiye gönderilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. 150.madde hükmü saklı tutulmuştur.
6100 sayılı Kanunun 149. maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
“Ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla veya başka yerde duruşma icrası
(1) Mahkeme, taraflardan birinin talebi üzerine talep eden tarafın veya vekilinin, aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden duruşmaya katılmalarına ve usul işlemleri yapabilmelerine karar verebilir.
(2) Mahkeme resen veya taraflardan birinin talebi üzerine; tanığın, bilirkişinin veya uzmanın aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden dinlenilmesine karar verebilir.
(3) Mahkeme, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri dava ve işlerde ilgililerin, aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden dinlenilmesine resen karar verebilir.
(4) Mahkeme, fiilî engel veya güvenlik sebebiyle duruşmanın il sınırları içinde başka bir yerde yapılmasına, yargı çevresi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunun uygun görüşünü alarak karar verebilir.
(5) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirlenir.”
İşbu değişiklik başlığından da anlaşılacağı üzere ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla veya başka yerde duruşma icrasına yöneliktir. Değişiklikle beraber kanunda aranan tarafların rızası olmak şartıyla ibaresi taraflardan birinin talebiyle olarak değiştirilmiş, mahkemenin talep eden tarafın veya vekilinin, aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden duruşmaya katılmalarına ve usul işlemleri yapabilmelerine karar verebileceği hüküm altına alınmış, mahkeme resen veya taraflardan birinin talebi üzerine; tanığın, bilirkişinin veya uzmanın aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden dinlenilmesine karar verebilir hükmüne yer verilmiştir. Yine birinci fıkrada yer alan “izin” ibaresi “karar” şeklinde değiştirilmiştir. Ayrıca işbu kanunla “Mahkeme, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri dava ve işlerde ilgililerin, aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden dinlenilmesine resen karar verebilir. Mahkeme, fiilî engel veya güvenlik sebebiyle duruşmanın il sınırları içinde başka bir yerde yapılmasına, yargı çevresi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunun uygun görüşünü alarak karar verebilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirlenir’’ eklemeleri yapılmıştır.
6100 sayılı Kanunun 177. maddesi “ıslahın zamanı ve şekli” başlığı altında düzenlenmiş olup bu maddeye “ Yargıtay’ın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” şeklinde ikinci fıkra eklenmiştir. Mevcut ikinci fıkra ise üçüncü fıkra haline gelmiştir.
Bu düzenlemeyle Beşinci Bölüm Altıncı Ayrımdan sonra yeni bir Yedinci Ayrım altında “Toplu Mahkemelerde Tahkikat’’ başlığı altında yeni maddelere yer verilmiştir. İlgili 183/A. madde şu şekildedir:
“(1) Dava açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra talep edilen delil tespiti, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir gibi geçici hukuki koruma tedbirleri de dâhil olmak üzere toplu mahkemenin görevine giren dava ve işlerde tüm yargılama aşamaları heyet tarafından yerine getirilir ve karara bağlanır.
(2) Heyet, diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, iş veya davanın özelliğine göre tahkikatın, tahkikat hâkimi olarak görevlendirilen bir üye tarafından yapılmasına karar verebilir.
(3) Tahkikatın heyetçe yürütüldüğü iş veya davalarda mahkeme başkanı, belirli bazı tahkikat işlemlerini yapmak üzere, üyelerden birini naip hâkim olarak görevlendirebilir.
(4) Mahkeme başkanı, mahkemenin uyumlu, verimli ve düzenli çalışmasını sağlar ve bu yolda uygun göreceği önlemleri alır.”
6100 sayılı Kanunun 186. maddesi “sözlü yargılama” başlığı altında düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrası, “ Mahkeme, tahkikatın bittiğini tefhim ettikten sonra aynı duruşmada sözlü yargılama aşamasına geçer. Bu durumda taraflardan birinin talebi üzerine duruşma iki haftadan az olmamak üzere ertelenir. Hazır bulunsun veya bulunmasın sözlü yargılama için taraflara ayrıca davetiye gönderilmez. Şu kadar ki, 150. madde hükmü saklıdır.” şeklinde değiştirilmiştir.
6100 sayılı Kanunun 206. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “İmza” ibaresi “Okuma ve yazma bilmediği için imza” şeklinde değiştirilmiş, maddeye birinci fıkradan sonra gelmek üzere “Okuma ve yazma bildiği halde imza atamayanların mühür veya bir alet ya da parmak izi kullanmak suretiyle yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi, noterler tarafından onaylanmasına veya düzenlenmesine bağlıdır.” şeklinde yeni bir ikinci fıkra eklenmiştir. Bununla birlikte madde hükmünde okuma yazma bilmediği için imza atamayanlar ile okuma yazma bildiği halde imza atamayanların durumu iki ayrı bentte düzenlenmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, okuma ve yazma bilmediği için imza atamayanların yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi için bu belgelerin noterler tarafından düzenleme şeklinde oluşturulması gerekmektedir. Ancak okuma yazma bildiği halde imza atamayanların yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi için bu belgeler noterler tarafından onaylama veya düzenleme biçiminde yapılabilecektir.
Madde hükmünde mevcut ikinci ve üçüncü fıkra yapılan değişiklik neticesinde üçüncü ve dördüncü fıkra halini almıştır. Ayrıca yeni dördüncü fıkrada yer alan “noterlerce” ibaresinden sonra gelmek üzere “onaylanacak veya” ibaresi eklenmiştir.
6100 sayılı Kanunun 215.maddesinin başlığı “Belgelerin halefler aleyhine kullanılması ve adi senetlerin üçüncü kişiler için hüküm ifade etmesi” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye “Bir adi senet bakımından, kendisine ibraz olunduğu noter veya yetkili memur tarafından usulüne uygun olarak onaylanmış ise ibraz tarihi, resmi bir işleme konu olmuşsa işlem tarihi, imza edenlerden biri ölmüşse ölüm tarihi, imza edenlerden birinin imza etmesine fiilen imkân kalmamışsa bu imkânı ortadan kaldıran olayın meydana geldiği tarih üçüncü kişiler hakkında da hüküm ifade eder. Adi senette bahsedilen diğer senetlerin tarihleri, üçüncü kişiler hakkında ancak son senet tarihinin onaylanmış olduğunun kabul edildiği tarihte hüküm ifade eder.” şeklinde ikinci fıkra eklenmiştir. Eklenen yeni fıkra özellikle muvazaalı işlemlerin önüne geçilebilmesi bakımından önem arz etmektedir.
Üçüncü fıkrada bulunan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere, “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.” şeklinde bir cümle eklenmiştir.
281.madde “bilirkişi raporuna itiraz” başlığı altında düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasına “Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.” şeklinde bir cümle eklenmiştir. Böylelikle cevap dilekçesi verme süresine ilişkin düzenlenen ek cevap süresine benzer bir durum bilirkişi raporuna itiraz için verilen sürede de düzenlenmiştir.
7251 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile yapılan bir diğer değişiklik ise Altıncı Bölüm başlığında açıklanan keşif hükümleri ile ilgilidir. Keşfin yapılmasına ilişkin düzenlenen 290. maddenin 1. fıkrası detaylandırılarak keşfin yeri ve zamanının yanında “kapsamı” da eklenmiştir. Maddenin 2. fıkrasına ise “keşif tutanağında hakimin keşif konusu ve mahalliyle ilgili gözlemlerinin de yazılacağı” ibaresi getirilmiştir.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu beşinci kısım ikinci bölümü “Hükmün Tashihi ve Tavzihi” iken ilgili kanunla “Hükmün Tashihi, Tavzihi ve Tamamlanması” şeklinde değiştirilerek “Hükmün Tamamlanması” kenar başlığı altında düzenlenen 305/A maddesi Kanun’a eklenmiştir. Bahsi geçen ekleme ile, “Taraflardan her biri, nihaî kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde, yargılamada ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya kısmen karar verilmeyen hususlarda, ek karar verilmesini isteyebilir. Bu karara karşı kanun yoluna başvurulabileceği” düzenlenmiştir.
Tavzih Talebi ve Usulü ile ilgili düzenlenen 306. madde başlığı ve fıkralarında tavzih ibarelerinin yanına “veya tamamlama” ibaresi eklenerek hükmün tamamlaması da madde kapsamına dahil edilmiştir.
Davaya son veren taraf işlemlerinden feragat ve kabulün zamanı hüküm kesinleşinceye kadar yapılabilmesine binaen 310. maddeye eklenen fıkralar ile hükmün verilmesinden sonra veya dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra olmak üzere seçenekler üzerinde ayrım yapılmış ve bu seçenekler üzerinden doğacak sonuçlar açıklanmıştır. İkinci fıkrada, “Feragat veya kabul, hükmün verilmesinden sonra yapılmışsa, taraflarca kanun yoluna başvurulmuş olsa dahi, dosya kanun yolu incelemesine gönderilmez ve ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesince feragat veya kabul doğrultusunda ek karar verilir.”, üçüncü fıkrada ise, “Feragat veya kabul, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı feragat veya kabul hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Davaya son veren taraf işlemlerinden bir diğeri olan sulh hükümlerinde de sulhun zamanını detaylandıran eklemeler yapılmıştır. Feragat ve kabulün zamanına binaen eklenen seçenekler, 314. maddede de sulh zamanı için de sulh sıfatını alarak, “Sulh, hükmün verilmesinden sonra yapılmışsa, taraflarca kanun yoluna başvurulmuş olsa dahi, dosya kanun yolu incelemesine gönderilmez ve ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesince sulh doğrultusunda ek karar verilir. Sulh, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı sulh hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir.” olarak açıklanmıştır.
Dava dilekçesinin tebliği akabinde verilen cevabın, süresi içerisinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olduğu durumlarda, bu süre içerisinde mahkemeye başvuran davalıya bir defaya mahsus 2 haftalık ek süre verileceği Kanun’un 317. maddesinin 2. fıkrasında hükme bağlanmıştır. Ek sürenin ne zamandan itibaren başlayacağı hususunda ise “davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak üzere” olmak kaydıyla ekleme yapılmıştır.
Yargılama giderlerinin kapsamının sayıldığı 323.maddede düzenlenen celse harcı ibaresi kaldırılarak başvurma harcı eklenmiştir.
Ayrıca, esastan sonuçlanmayan davada yargılama giderinin kime yükletileceği bakımından alınacak karara “Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi hâlinde, o mahkeme hükmeder.” şeklinde açıklanarak 331. maddenin 2. fıkrası kapsamında değerlendirilen gönderme kararı ibaresi kaldırılmıştır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu 341. maddede istinaf kanun yoluna başvurulabilecek ilk derece mahkemesi kararları hükme bağlanmıştır. İlgili değişiklik ile birlikte; nihai kararlar, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlara karşı istinaf kanun yolu açık olacaktır.
Duruşma yapılmadan verilebilecek kararların sayıldığı hükümde, davanın esası ile ilgili gösterilen delillerin toplanmamış veya incelenmemiş olması durumunda detaylandırılan 353. maddenin ilk fıkrasının 6/a bendinde değişikliğe gidilmiş “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” şeklinde değiştirilmiştir. Ayrıca, yargılamadaki eksiklikler duruşma yapılmadan tamamlanabilecek ise tamamlanmasının akabinde başvurunun esastan reddine veya duruşma yapılmadan yeniden esas hakkında karar verilecektir.
İstinaf kanun yolunun açıklandığı sekizinci kısım birinci bölümde ise 356.maddenin başlığı “Duruşma Yapılmasına Karar Verilmesi” iken “Duruşma Yapılması ve Karar Verilmesi” başlığını almıştır. İlgili maddeye “Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları vereceği” şeklinde ikinci fıkra eklenmiştir.
Duruşmaya gelinmemesi ve giderlerin ödenmemesi durumunda, yapılacak tahkikata ilişkin olarak belirlenen giderlerin duruşma gününe kadar avans olarak yatırılması gerektiği belirtilirken, 358.maddede değişikliğe gidilerek “belirlenen giderin, iki haftadan az olmamak üzere verilecek kesin süre içinde avans olarak yatırılması gerektiği” düzenlenmiştir. Belirlenen giderin süresi içinde yatırılmış olup olmadığına göre anılan maddenin 3.fıkrasında bir ayrıma gidilerek “belirlenen giderin, verilen kesin süre içinde yatırılmış olması kaydıyla, taraflar mazeretsiz olarak duruşmaya katılmadıkları takdirde tahkikat yokluklarında yapılarak karar verileceği; belirlenen gider, süresi içinde yatırılmadığı takdirde, dosyanın mevcut durumuna göre karar verileceği; Şu kadar ki, öngörülen tahkikat yapılmaksızın karar verilmesine olanak bulunmayan hâllerde başvuru reddedileceği” hükme bağlanmıştır.
“Karar ve tebliği” başlığı altında düzenlenen 359.maddenin mevcut ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere “Bölge adliye mahkemesi, başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerini özetlemek ve ret sebeplerini açıklamak kaydıyla, kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermekle yetinebilir.” şeklinde yeni bir üçüncü fıkra düzenlenmiştir. Mevcut üçüncü fıkra ise dördü fıkra haline gelmiştir. Dördüncü fıkrada “temyizi kabil olmayan kararlar, ilk derece mahkemesi tarafından; temyizi kabil olan kararlar ise bölge adliye mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılır.” şeklinde düzenleme yapılarak “resen” ibaresi eklenmiş, böylelikle tebligat işlemlerinin mahkeme tarafından resen yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Kanun yollarından bir diğeri olan temyiz ile ilgili olarak, temyiz edilemeyen kararların istisnaları genişletilmiştir. 362.maddede sayılan istisnalara ek olarak, “ile kira ilişkisinden doğan diğer davalardan üç aylık kira tutarı temyiz sınırının üzerinde olanlar” ibaresi eklenmiştir. Temyiz edilemeyecek kararlar bakımından eklemeler ve düzenlemeler yapılarak, “yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında verilen kararlar ile yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar” ve “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” temyiz yargılamasının dışına çıkartılmıştır.
İhtiyati tedbir talebinin reddi kararına karşı kanun yolunun açık olmasının yanı sıra, “kararın gerekçeli olarak verileceği” ve “yüzüne karşı aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen tarafın da kanun yoluna başvurabileceği” Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 391.maddesine eklenmiştir.
İhtiyati tedbir kararının ne zaman uygulanacağı konusunda daha detaylı ve belirli bir açıklamaya gidilerek, 393.maddede yer alan talep etme süresine ilişkin “kararın verildiği tarihten itibaren bir hafta içinde” ibaresi “kararın, tedbir isteyen tarafa tefhim veya tebliğinden itibaren bir hafta içinde” olarak değiştirilmiştir.
İhtiyati tedbir kararına karşı itiraz süreci açısından da 394.madde içeriğine ekleme yapılarak “esas hakkında dava açıldıktan sonra, itiraz hakkında, bu davaya bakan mahkemece karar verileceği” düzenlenmiştir.
İhtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin emre uymayan veya tedbir kararına aykırı davranan kimsenin cezalandırılacağını düzenleyen 398.madde hükmünde detaylı bir açıklamaya yer verilmiştir. Anılan madde açıkça,
“İhtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin emre uymayan veya tedbir kararına aykırı davranan kimse, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde şikâyet edilmesi üzerine, altı aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır. Görevli ve yetkili mahkeme, esas hakkındaki dava henüz açılmamışsa, ihtiyati tedbir kararı veren mahkeme; esas hakkındaki dava açılmışsa, bu davanın görüldüğü mahkemedir.
(2) Şikâyet olunana, şikâyet dilekçesi ile birlikte duruşma gün ve saatini bildiren davetiye gönderilir. Davetiyede, savunma ve delillerini duruşma gününe kadar bildirmesi ve duruşmaya gelmediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunarak karar verileceği ihtar edilir.
(3) Mahkeme duruşmaya gelen şikâyet olunana, 5271 sayılı Kanunun 147. maddesinde belirtilen haklarını hatırlatarak savunmasını alır.
(4) Mahkeme, dosyadaki delilleri değerlendirerek gerekli araştırmayı yapar. Yargılama sonunda şikâyet olunanın ihtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin emre uymadığı veya tedbir kararına aykırı davrandığı tespit edilirse, birinci fıkra uyarınca disiplin hapsi ile cezalandırılmasına; aksi takdirde şikâyetin reddine karar verilir.
(5) Taraflar, kararın tefhim veya tebliğinden itibaren bir hafta içinde karara itiraz edebilir. İtirazı, o yerde hükmü veren mahkemenin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisinden sonra gelen daire; son numaralı daire için bir numaralı daire; o yerde hükmü veren mahkemenin tek dairesi bulunması hâlinde en yakın yerdeki aynı düzey ve sıfattaki mahkeme inceler.
(6) İtiraz merci, bir hafta içinde kararını verir. Merci, itirazı yerinde görürse işin esası hakkında karar verir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.
(7) Bu madde uyarınca verilen disiplin hapsi kararları kesinleşmeden infaz edilemez. Kesinleşen kararların infazı Cumhuriyet başsavcılığınca yapılır.
(8) Tedbir kararına aykırı davranışın sona ermesi veya tedbir kararının gereğinin yerine getirilmesi ya da şikâyetten vazgeçilmesi hâlinde, dava ve bütün sonuçlarıyla beraber ceza düşer.
(9) Disiplin hapsine ilişkin karar, kesinleştiği tarihten itibaren iki yıl geçtikten sonra yerine getirilemez.“ olarak genişletilmiştir.
Delil tespitine ilişkin olarak delil tespiti talebi ve kararını konu edinen 402.maddeye ek olarak dördüncü fıkraya yer verilmiş, anılan fıkrada ise “tespitin yapılmasından sonra, tespit tutanağı ve varsa bilirkişi raporunun bir örneği mahkemece karşı tarafa resen tebliğ olunacağı” hükme bağlanmıştır.
Tahkim kapsamında da düzenleme ve değişiklik getirilmiş olup 436.maddenin 3.fıkrasında hakem kararlarının kim tarafından taraflara bildirileceği hususunda mevcut hükme ek olarak “ilgili tahkim kurumu tarafından da taraflara bildirilebileceği” düzenlenmiştir.
Hakem kararlarının düzeltilmesi, yorumlanması veya tamamlanması hallerinde ek hakem ücreti ödenmeyeceği 440.maddede açıklanmıştır. Fakat yeni düzenleme ile “aksi kararlaştırılmadıkça” ibaresi eklenerek ek hakem ücreti taraflarca kararlaştırılabilir hale getirilmiştir.
Geçici madde 3 kapsamındaki değişiklik ile “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı” bildirilerek 1086 sayılı Kanun’un, 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki hükümlerinin uygulanması konusunda 427.maddeden 454.maddeye kadar olan uygulama kapsamı kısıtlandırılmış, 444.maddeye kadar uygulamanın devam olunacağı kararlaştırılmıştır.
Sonuç: 28.07.2020 tarihli 31199 sayılı Resmi Gazete ile kabul edilen 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na birtakım düzenlemeler ve değişiklikler getirilmiş olup bu değişiklik ve düzenlemeler makalemizdeki başlıklar ile açıklanmıştır. Genel olarak görüldüğü üzere, yapılan düzenlemelerle birlikte yargılamanın hızlandırılması ve tarafların hak ve menfaatlerinin korunması amaçlanmıştır. Hüküm lafzının fikir ayrılıklarına ve karışıklıklara yol açtığı hükümlerde açıklamalar ile kanun lafzı güçlendirilmiş ve hükmün uygulanmasıyla ulaşılan sonuçlar ihtimaller üzerinden değerlendirilmiştir. Ayrıca, eklenen yeni fıkralar ve hükümler ile kanunda oluşabilecek boşluklar giderilmiştir.
Stj. Av. Muhammed Fatih FALCI
Stj. Av. Şeymanur AKINCI